İspanya Yakın Tarihi’nin en yıkıcı olayları 1930-1940 yılları arasında yaşanmış. Yaşı 40 ve üstü olanlar acı geçmişi konuşmayı pek istemeseler de İspanyolların kalbinde herkesi o veya bu şekilde etkilemiş bir İç Savaş yarası var. Farklı milletlerle savaşıp eve dönmek gibi değil İç Savaş, aynı ülkenin vatandaşlarının birbirinin katili olması ve sonra dönüp aynı mahallede yaşaması. Taşınması ağır bir yükü yıllarca taşımış eski nesiller, gençlerse gerçekleri ortaya döküp, rahatça konuşmak ve geçmişin bagajıyla vedalaşmak istiyorlar.
1936 ile 1939 yılları arasında yaklaşık 350 bin kişinin öldüğü bu savaşın farklı bir boyutunu ele almış İngiliz Yazar ve tarihçi Giles Tremlett. İspanya adına savaşan 50 farklı ülkeden 35 bin kişinin hikayesini yazmış International Brigades kitabında. Bu kadar farklı milletten insan nasıl biraraya gelmiş, İspanya İç Savaşı nasıl kısa sürede uluslararası ölçüde bir saflaşmaya sebep olmuş?
İspanya İmparatorluk mirasını yemiş bitirmiş ve 1930’larda sanayileşme yarışında da oldukça gerilere düşmüş. Yoksullukla mücadele eden işçi sınıfının sosyalist akımları takip ettiği ve Komünist Parti taraftarlarının önemli bir çoğunluğu temsil ettiği biliniyor. İç savaşa kadar defalarca iktidar değişimi ile sarsılıyor İspanya. Hatta 1932’de başarısız bir darbe girişimi de var. Cumhuriyetçiler, Komünist Parti üyeleri; milliyetçi tarafsa İspanya Kralını destekliyor. Özellikle Ordu ve Kilise, Kral yanlısı bir politika izliyorlar. 1932’de Darbe girişiminde bulunan ordu mensupları ülkeden kaçıp Fas’a gittiklerinde kendilerini destekleyen Almanya ile bağları kuvvetleniyor. Fas’ta askerlere eğitim vermek üzere bir Alman Bölüğü bile yolluyor Hitler.
I.Dünya Savaşı’ndan çıkmış olan Fransa ve İngiltere ekonomik anlamda perişan, halksa savaşın kayıplarının üstesinden gelmeye çalışıyor. Bu yılgınlıkla İspanya’da gelişen olaylar karşısında pasif bir pozisyonda kalmayı tercih ediyorlar. Darbe girişimi olduğunda İngiltere karışmamayı tercih ediyor, Fransa da onu takip ediyor. Avrupa ülkeleri arasında “non-intervention” anlaşması imzalanıyor. Fakat bu anlaşmaya faşizm yanlısı İtalya ve Almanya uymuyorlar, görünürde tarafsız kalsalar da geri planda Mussolini asker gönderiyor milliyetçi ordu birliklerine . Hitler’in ordusunun uçakları ise ilk defa İspanya Savaşı ile test ediliyor. Fransa ve İngiltere’nin ses çıkarmaması Hitler’e güç veriyor. II. Dünya Savaşı için hazırlıklarını test ettiği bir alan adeta İspanya.
Cumhuriyetçilere sadece Rusya destek veriyor, biraz da Meksika. Amerika da 1929 Ekonomik Buhranı sonrası kendi iç işleri ile meşgul, aktif bir rol oynamıyor. İspanya için şanssız bir dönem doğrusu. Bir yandan da komünist tarafın güçlenmesi de İngiltere’ye bir tehdit olarak görünüyor. Churchill bu savaşta cumhuriyetçi komünist gruba karşı faşizmi tercih eder görünüyor. Ne para ne de silah desteğinde bulunmuyor.
1930’lar Avrupa’da faşizmin ve buna bağlı olarak Musevilere karşı nefret ve ayrımcılık da dalga dalga yükselmekte. İtalya ve Almanya’dan gelen çok sayıda Musevi, İspanya’yı güvenli bir sığınma noktası olarak görüyor. Bazı ülkeler hem Musevilere hem de sosyalist ve komünistlere yönelik sınırdışı etme ya da vatandaşlıktan çıkarma politikası uygulamaya başlamışlar bile. Yine faşizmin gölgesinden kaçan bazı sanatçılar da İspanya’ya yerleşiyorlar.
İç Savaş başladığında bunu Faşizme karşı dünyanın savaşı olarak gören birçok kişi savaşa katılmak için İspanya’ya geliyor ve başka bir ülkenin bağımsızlığı için canlarını ortaya koyuyorlar. Bu idealist kesime “Uluslararası Tugaylar” adı veriliyor. Bu orduda 50 farklı milletten 35 bin kişi var.Son derece insancıl ve idealist bu grup farklı cephelere yönlendiriliyor savaşta. Ancak bir sorun var: Grupta dil birliği yok, İspanyolca bilmiyor çoğu. Birkaç ay öncesine kadar pasifist olan, iş başa düşünce savaşmak isteyen, faşizm karşıtları da var grupta, silah tutmayı bilmeyenler de. Bu karmakarışık gönüllü grubunda politik yönelim sosyalizm, anarşizm ve komünizmerden oluşuyor. Çoğu zaman fikir birliğine varılamıyor kritik konularda. Tugaylar arası bağlantılar zayıf, silahlar eski tip Rus silahları. İyi niyetli bir gönüllüler ordusu koskoca eğitimli bir ordunun karşısında direnmeye çalışıyor, kahramanca başarılara imza attıkları da oluyor, bozguna uğradıkları da.
Bir süre sonra savaşa gitmek isteyen İngiltere ve Fransız gönüllüleri de ülkelerinde başkaldırmaya başlıyorlar. Kendi ülkeleri bu gençlere “ giderseniz anavatanınıza dönemezsiniz.” gibi caydırıcı tehditler savursa da gençler trenlerle sınırları geçip gidiyorlar. Fransa’da sınırlarda sıkı bir kontrol yok zaten. Gönüllüler bu maceraya atılırken istediklerinde dönebileceklerini düşünüyorlar ancak İspanya Birlikleri de “Siz artık ordudasınız, giderseniz cezası olur, sürgün ya da infaz edilme ile sonuçlanır” diyor. Ülkesine dönmek isteyenler savaş kaçağı kabul ediliyor.
Çok renkli bir grup tabii bu Uluslararası Tugaylar. Macera için gelenler , sevgilisi savaştığı için İspanya’ya gelen hemşirelik yapan genç kızlar. Amerika’dan da gelen gönüllüler var. Hatta bu savaşta ilk defa siyahi bir askere (Oliver Law) beyazlardan oluşan bir tugayı yönetme yetkisi veriliyor. Bu savaşın şahidi iki önemli yazar da var. Ernest Hemingway ve George Orwell. Orwell savaşta boynundan yara alıyor. Bu şiirsel ordunun mücadelesi ve kahramanlığı gözlerimi yaşarttı ama düzensiz bir birlikten öteye geçemedikleri için ağır kayıplar veriyorlar maalesef.
Sonuç olarak 1939’da Franco’nun liderliğindeki Faşist ordu zafer ilan ediyor. Sonrası İspanya’da 40 yıl süren Diktatörlük Dönemi. İspanya da az çekmemiş doğrusu.
Dip Not : Bu konuda kaynak olabilecek bir diğer kitap “The Spanish Civil War”. Paul Preston tüm kariyerini İspanya ve General Franco üzerine çalışmalara kanalize etmiş bir tarihçi. Özellikle Sivil Savaş dönemine odaklanmış. Burada İngilizce bir kaynak aradığımda onun farklı kitapları çıkmıştı karşıma.
Super