Barselona’ya taşınalı 5 ay oldu, iklimi, kültürü, yemekleri ve mimarisi ile özel bir şehir. İlk aylardaki koşturmacalardan kafamı kaldırıp hayatın içine karışınca gördüklerim turist olarak dikkatimi çekenlerden daha farklı oldu haliyle.
İlk izlenimlerime gelince;
Gündelik Yaşam
İklimin katkısı sayesinde insanlar gün boyu dışarda kafelerde vakit geçiriyorlar, bu sebeple olsa gerek evlerin mutfakları genelde küçük. Evde düzenli yemek pişirmiyorlar gibi geldi bana. Hatta arkadaşlar davet edilecekse eve değil dışarda bir yere yemeğe davet etmek daha prestijli bulunuyor buralarda.
Genci yaşlısı herkes spor yapıyor. Burada gittiğimiz spor salonunda ileri yaştakiler için ayrı spor koçları var. Sabah erken saatlerde kapının açılmasını bekleyen 70 yaş üstü kişiler gördüm defalarca. Spor kültürün bir parçası olmuş, zaman zaman şehir içi yollar trafiğe kapanıyor düzenlenen koşular için.
Her yere yürümek mümkün, zaten yürümeyi çok severim her fırsatı değerlendiriyorum. Toplu taşıma da çok kullanılıyor, metro, tren, teleferik hepsi mevcut.
Katalan tarihini ayrıca anlatacağım, Katalanlar İspanya’daki azınlıkların en kuvvetli kanadını temsil ediyorlar. Barselona çevresindeki Katalonya bölgesinde yaklaşık 8 milyon Katalan nüfus var. Aynı aileden olup kaybolmasınlar diye bir örnek giydirilen bir üç beş yaş aralığındaki çocuklardan anladığım kadarıyla Katalanlar kalabalık aile seviyorlar. Bu ailelere mutlaka köpekleri de eşlik ediyor. Köpek nufusu fazla olunca bütün duvar köşeleri kokuyor ve bu da buradaki hayatın bir parçası olsa gerek turistlerden başka kimsenin dikkatini çekmiyor.
Mimari
Merkezdeki evler genelde eski, renovasyon işleri bitmek bilmiyor. Eski binaların genelde sadece bir cephesi güneş gören açık bir alana bakıyor, genelde mutfak ve diğer odalar apartman boşluğuna bakıyor, biraz iç karartıcı. Taşınmadan önce gezdiğimiz evlerdeki küçücük işlevsiz odalar,dar koridorlar ve 70’lerden kalma retro banyolarla buradaki mimarı anlayışın bir hayli farklı olduğunu hissetmiştik.
Mimari olgunluk düzeyini ve Gaudi eserlerini ayrı bir başlıkta anlatmak gerek. Katıldığım turda rehberin anlattığına göre burada geçmişte yapılan yarışmalarda her yıl en güzel yapı ödüllendiriliyormuş. Farklı mimarların göz alıcı eserleri şehrin dört bir yanına dağılmış durumda. Şu anda özel mülkiyete dahil bazı yapılar da yılın belli günlerinde halkın ziyaretine açılıyor.
Aile
Aile bağlarının çok güçlü olduğu görünüyor. Haftasonu yemeklerinde üç nesil biraraya geliyor. Özellikle ileri yaşta olanların bu buluşmalara son derece özenli geldiğini gözlemledim. Hafta içinde de kafelerde tek başına oturup kahvesini içen gazeteleriyle saatlerce vakit geçiren yaşlıları görmek içimi ısıtıyor, hayattan kopmuyorlar.
Sağlık sorunu olanlar da yardımcıları ile çıkıyorlar. Yolda engellilere yönelik düzenlemeler yapıldığı için tekerlekli sandalyeli yaşlı oldukça fazla. Çocuk ya da yaşlı bakımıyla görevli kişiler üniforma giyiyorlar, hastabakıcı gibi. Beyaz pantolon, çizgili gömlek şeklinde gibi çoğunlukla. Bizde bir dönem olduğu gibi burada da belli milletlerden göçmen gruplarını görmek mümkün mavi yaka işlerde. İspanya Krallığı’nın Amerika Kıtası’nı keşfinden sonra hüküm sürdüğü ve kaynaklarından faydalanıp İspanya’nin refahına katkı sağlayan Güney Amerika göçmenleri çoğunlukta.
Haftasonu seçenekleri tam bana göre, bir iki saat yolculukla ulaşılan tarihi kentler, kasabalar, yürüyüş ve bisikler parkurları inanılmaz. Doğa ile iç içe olmak isteyenler için seçenekler sonsuz. Henüz detaylı keşfe çıkmadım ama ilk fırsatta çevreyi gezeceğim.