Birbirine benzer İslam ülkeleri hikayeleri… 5 yıl önce 10 yıl sonra resim pek de farklı olmayacakmış gibi. İnsanı ümitsizliğe sürükleyen de bu. Sanki herkes yerinde saymak, hatta geriye gitmek için ne lazımsa yapıyor. “Hadi artık daha neler!” dediğimiz olaylar gerçekleşiyor, şaşıramaz olduk gördüklerimize.
Malala‘nın hikayesine gelirsek; kendi şartları içinde normal giden bir yaşam, eğitim aşkıyla tutuşan bir baba, geleceğe dair hayalleri olan kızlar. Sonra devreye mollalar, askerler, isyanlar, bombalar giriyor. Toplumu yakıp yıkan bombalardan önce söylemler oluyor. Kızlar okula gitmesin, kadınlar evden çıkmasın, din adı altında her türlü baskı ve korku halka pompalansın, pomplansın ki hiç kimse kafasını kaldırmasın. Cehalet arttıkça cahillerin hakimiyeti artsın artsın artsın…
Küçücük bir çocuğun cesur söylemleri öyle bir noktaya geliyor ki, onu güpegündüz başından vurmaktan çekinmiyorlar. Çünkü hesap soran yok, yaşananlara aldıran yok. Fakat burada hikaye biraz değişiyor. Malala basında bilinen bir karakter olduğu için vurulması ile birlikte yardım eli uzanıyor ve sonrasında ülke dışına çıkarılan genç kız, bir mücadelenin yüzü oluyor. Malala ifade gücü, inancı ve güçlü karakteri ile çok yerinde bir dava sözcüsü oluyor. Her türlü zorluğun karşısında duran ve kızların eğitimi için uğraşan Malala’nın aydın babası da bu hikayenin gizli kahramanı.
Malala harika bir örnek olsa da her güzel hikayeye karşılık gelen onlarca kötü haber varken sevinçler de buruklaşıyor haliyle. Afrika’dan Orta Asya’ya kadar her yerde çocuklar ve kadınlar cehaletin ve savaşın kurbanı oluyor. Hangi konuya üzüleceğini bilemeyen biz seyirciler aktif bir çözüm süreci olmadığını gördüğümüz tüm sorunlar için kısa bir süre vahlanıp kendi hayatımıza dönüyoruz. Suriye’li Aylan bebek karaya vurdu diye günlerce konuştuk. Sonrasında daha yüzlerce binlerce insan öldü ama değişen hiçbir şey yok. Özgecan Yasası denildi daha bir arpa boyu yol yok. Güzel hikayeler dinleyip sevineceğimiz günler olacak mı acaba?