Damloş’a klasik müziği tanıtma ve sevdirme kapsamında geçen hafta, “Altı Ülke, Altı Besteci” adlı bir konsere gittik. Yetişkinlere yönelik bir konserdi. Şarkı aralarında solist, hangi parçanın hangi ülke ve besteciye ait olduğunu anlatıyor, bilgiler veriyordu. Damloş daha önce çocuklara yönelik konserlere gitmişti ama bu onun ilk gerçekten sessiz kalınması gereken konseriydi. Konser sırasında “burnum tıkandı anne, burnum akıyor anne” gibi ufak tefek söylemleri ve oturduğu yerde kıvranıp durmasını saymazsak iyi bir performans sergilediğini söyleyebilirim.
Bu Pazar gittiğimiz konser Johann Strauss II ‘nin yaşamını anlatıyordu, onun bestelerine yer veriliyordu. Çocukların çok hoşuna gitti. Damloş’la bu gibi aktivitelere gidip yeni şeyler öğrendiğimde ben de çok mutlu oluyorum, aynı heyecanı taşıyorum.
Johann Strauss, Avusturyalı müzisyen ailenin ilk çocuğu. Ünlü müzisyen, valslerin babası olarak bilinen Johann Straus I’in oğlu olmasına rağmen babasından yeterli desteği görmemiş. Aksine, babası oğlunun yeteneklerini hep sorgulamış, müzikle ilgilenmesini istememiş ve destek olmayı reddetmiş. Baba Strauss iyice ünlü olduktan sonra evi terketmiş ve çocuklarıyla ilgilenmemiş.
Johann Strauss II, 19 yaşında sahneye çıkmış ve sonraki yıllarda babası ile hep rekabet halinde olmuş. Babasının erken ölümünün üzerine onun orkestrasını kendi orkestrasıyla birleştirip daha da yoğun bir şekilde çalışmaya başlamış. Eşinin desteği ile bestecilik yönünü daha da geliştirmiş. Mavi Tuna adlı eseri de bu yıllada ortaya çıkmış. En başta koro için bestelediği eseri beğenmeyerek son halini alana kadar defalarca değiştirmiş. Sonunda kuvvetli melodiyi gölgelememesi için sözleri tümüyle çıkartıp bu şekilde düzenlemiş. Strauss, bestelerine yoğunlaştığı yıllarda orkestrasını kardeşi Josef Strauss yönetmiş.
Oyunda olaylar örgüsü bir müzikal olarak sunuldu. Çocukların ilgisini canlı tutmak çok zor olsa da hareketli vals ezgileri eşliğinde zevkle takip ettiler. Damloş da iyi vakit geçirdi, bazı dönemsel geçişler karışık gelse de takip etmeye çalıştı, sorular sorup durdu. Johann’ın babasının evi terk etmesi hatta kendi oğlunun çalışmalarını baltalamaya çalışması bizim gamlı baykuşu üzdü, hemen hüzünlendi. Sonrasında bestecimizin destekçi eşinin de öldüğünü öğrendi. “Karısı ondan yaşlı mıymış niye ölmüş?” diye hayıflandı. Neyse ki Strauss’un kardeşinin de çok genç bir yaşta ani öldüğünü anlamadı, bu trajedi arada kaynadı. Ölüm haberlerini saymazsak çok keyifli bir etkinlik oldu 🙂