Biz çocukken eski evin arka bahçesini heybetiyle kaplayan ağaçtaki dutları toplatırdı biz torunlarına ve mahalledeki tüm çocuklara. Dedemle kavgalarını, Hacivat’la Karagöz misali atışmalarını zevkle izlerdik, onların sinirli halleri bile eğlenceli gelirdi bize, kurt kocayınca 🙂
Dedem cümbüş ve ud, anneannemse tepsi çalardı. Sebep olsun olmasın evde bir düğün havası olurdu biz Afyon’dayken.İstanbul’dan torunlar gelmiş daha ne olsun? Her vesileyle şarkılar söyletir, dans etmemiz için ısrar ederlerdi. İstanbul’dan Afyon’a vardığımızda eve girer girmez, üzerine süzme koyun yoğurdu sürülmüş, nane ve tuz serpilmiş ev ekmeğini tutuştururdu elimize anneannem. Ve sürekli beslemeye çalışırdı bizi. Ben gürbüz bir çocuktum maşallah, yine de ona yeterince dolgun görünmezdim.
Kendisi yemekte fazla birşey yemez ama herkesin yediklerini kontrol ederdi. Ergenlikle beraber kilo konularına takılıp hafif yemeğe başlamıştım. O yıllarda beni masada mutlaka uyarırdı “Şundan yemedin, bunun tadına bakmadın!” türü sözlerine saçlarım diken diken “Hayır !!” derdim.O da anlam veremez içten içe bozulurdu sanırım ikramlarını geri çevirdiğim için. Afyon’daki birçok şey onunla özdeşleşir kafamda; kaymaklı baklavalar, sürekli kurulup kaldırılan yer sofraları, sıra yemekleri…
Dedem onun elini öperdi sıkça (Bir Anadolu şehrinde, 70’li yaşlarında, ne hoşluk :)) “Aman Seher” derdi, bu “aman” şikayet gibi değil, üzerine titreme anlamında kullanılırdı. Seher Hanım’ın şanslı olduğunu düşünürüm hep; dedem, eşinin kıymetini biliyor ve sevgisini göstermekten çekinmiyordu hem de o devirde. Seher Hanım da evinin hakimiydi, ev halkı üzerindeki otoritesi su götürmezdi.
Her Afyon’a gidişimizde dedemin emekli maaşıyla yaptırdıkları evin çatı katına çıkartırdı bizi. Çeyiz sandığımızın başına geçer o güzelim akçaağaç kokulu sandığın içinden bizler için “bilmem kim hanım’a” ördürttüğü en yeni dantelleri, masa örtülerini, diktirdiği çarşafları çıkartır, gururla önümüze serer anlatır da anlatırdı. Bize ve 5-10 genç kıza daha yetecek çeyizlere onun beklediği kadar tezahürat yapabiliyor muyduk bilmiyorum ama biz de fırsat bu fırsat onu sıkıştırır, öper öper teşekkür ederdik. O güzelim sandık kokusu hala duruyor sakladığım elişi ganimetlerin üzerlerinde, Seher Hanım’ın el emeği göz nuru işleri…
Hatır sorma ziyaretlerine (hatırsora) , çay günlerine, çeyiz asmalara ( düğün öncesi yeni eve tüm çeyizler asılır, gelen misafirlere de müze gibi gezdirilir.) giderdik onunla. Afyon’da çok revaçta idi bu ziyaretler benim çocukluğumda, turistik gezi gibi gelirdi bana.
Üniversiteyi bitirip çalışmaya başlayınca daha seyrek görüşür olduk tabii anneannemle. Konuştuğumuz konular da değişti.” Kaç para kazanıyon, de bakem bi?” ve “evlenmecen mi?” soruları değişmezdi. Çok meraklı, dinamik ve çalışkandı. Kendi dünyasının dışını da anlamaya çalışırdı. “Ne yeyon oralarda mesela?” , “hiç teyyareya binmedim, sennen binerim emme”, ” İstanbul’a gelsem arabenle gezdircen mi beni?” “nası oluyor yıbanci memliketler, nası anneşiyon? (nasıl anlaşıyorsun?)” türü sohbetlerimizde, anlattıklarımı pür dikkat dinler, en sonunda mutlaka para konusuna geri dönerdi. Yaptığım işi anlama çabaları, ben anlatmaktan yorulurken onun sormaktan yorulmaması , her yeni şeye olan merakı beni hayrete düşürürdü. Biraz ısrar etsem uçağa atlayıp benimle gelecek kadar da istekliydi. Herkesle çok rahat iletişim kurduğuna şahit olmuştum defalarca, yabancısı olduğu ortamlarda bile kolayca arkadaş edinirdi.
Benim işlerimle ilgilenirdi ilgilenmesine de iş hayatına kendimi kaptırıp, hiç evlenemezsem düşüncesi de hep aklındaydı. Beni yalnız yakaladığında görüştüğüm!! kimse olup olmadığını sorar, önce yumuşakça yönlendirir konuşmanın sonlarına doğru “geç kalırsan çocuğun filan da olmaz “la bitirirdi. Hatta kimseyi beğenmediğimi düşünür, sinirlenir ” gidem de dökmeciye döktürem istersen” derdi, öyle zamanlarda benden ümidini kestiğini hissederdim. Seher Hanım evlendiğimi göremedi ama nişanlanma haberim bir tanemi hasta yatağında bir hayli oyalamıştı.
Tatlı anneannem Seher Sultan bir kuş gibi göçüp gideli 11 yıl oldu. Ne mutlu ki kuvvetli anılar, sevgiyle örülü anlar kolay kolay silinmiyor, hep canlı kalıyor. Sevdiklerimiz bize eşlik ediyor.
Anıların canlanmasına sebep olan içerik ve barındırdığı zarif detaylar, bir okuyucu olarak beni çok etkiledi. Daha nicelerini okumak için sabırsızlıkla bekliyorum.