Ayşe Kulin’i yıllardır takip ederim. “Adı Aylin” adlı kitabını okumuştum ilk. Sonrasında “Füreya”, “Türkan”, “Bir Gün” gibi kitaplarını da zevkle okudum. Biyografi okumayı seviyorum.”Hayat” ve “Hüzün” adlı iki kitap olarak yayımladığı “Dürbünümde Kırk Yıl”ı da bir solukta okuyup bitirdim.
Çok akıllı, görgülü, eğitimli bir insanın yaşamındaki temel değerleri ailesini, hayata bakışını, o dönemki doğrularını yanlışlarını okurken hem Ayşe Kulin’i yakından tanıdım hem de korunaklı hayatlarımızın nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu; her şeyin ve herkesin iyiden kötüye ne kadar hızlı dönebileceğini bir kez daha hatırladım.
Kitabın ilk 20 yılında, benim de hakkında çok okuduğum 1950 ve 60’ların başındaki genç ve modern Türkiye’den günümüz dünyasına geçiş geri planda adım adım izleniyor. Bu kadar kalabalık ve karmaşık olmayan İstanbul’u çok güzel anlatıyor Ayşe Kulin. Kolej yılları, arkadaşlıklar ve o yılların toplumsal değerleri, kuşak çatışmaları…
Kitabın ikinci bölümünde anlatılan 20 yıl beni derinden sarstı. İçinde çocukların acılarının olduğu karanlık tablolardan kaçarım genelde, dayanamam dinlemeye, görmeye. Bu kez ağlaya ağlaya okudum, kendimi kitaptaki karakterlerin yerine koyarak, isyan ederek, şaşırarak , şükrederek evet en çok da şükrederek okudum. Eğer gerçek olduğunu bilmesem “bu kadar da olmaz, abartılı !! ” diyeceğim ne anılar vardı kitapta. Kitabın büyüsünün bozulmaması için detaylarına inmiyorum ama kendime çıkardığım dersleri yineleyeceğim.
Hayatta sevdiklerimizden, sağlıktan, huzurdan daha kıymetli bir şey yok. Değerini bilemediğimiz kişiler hayatımızdan geçip gidiyor. Bazen fildişi kulelerimizde sanal sorunlara hayıflanırken, çok daha zorlu dertlerle boğuşanlar olduğunu unutuyoruz.
Kulelerdekilerin dünyayı anlaması adına faydalı bir kaynak Ayşe Kulin’in hayatı. Zorlu dönemlerden geçenler içinse bir destek noktası, ilham ve ümit veren güzel bir örnek.