“İyi Aile Yoktur” kitabı ile tanıdım Nihan Kaya’yı. Önder’i bu kadar etkileyen bir yazar olmamıştı uzun süredir. İkimiz de bir solukta okuyup bitirdik kitabı.
Kaya’nın anlattıkları sayesinde hem kendi çocukluğumuza dair sorularımıza yanıtlar bulduk hem de Damla’nın ebeveynleri olarak izlediğimiz yolu değerlendirme şansımız oldu.
Bu değerlendirmelerden ne ebeveynlerimiz ne de biz tam puan alamadık ama farkındalığımız arttı. Öğrenme, gelişme, değişme yolunda ufak adımlar atmamıza vesile oldu kitap. Çocuğumuzun kararlarına saygı gösterdiğimizi, istediği yönde ilerlemesine imkan tanıdığımızı düşünürdük. Sağlık ve güvenlik kapsamında da olsa ne kadar çok alan ihlali yaptığımızın farkına vardık. “Üşürsün giyin!!”ler “Onu ye, bunu yeme!!”ler “Sporu aksatma!!”ların dozunu kaçırmışız biraz. Damla’yı karşımıza alıp yaptığımız özeleştirinin ailemizin dinamiğini bir ölçüde değiştirdiğini, birbirimizi anlamamıza katkı sağladığını söyleyebilirim.
“Erteleme” de yine aile dinamikleri ve davranışlarımızın altında yatan kök nedenlere ilişkin bir perspektif sunuyor. Öncelikle yapmak istediklerimizi ve hayallerimizi neden ertelediğimizi anlamaya yönlendiriyor Kaya bizi ve Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” kitabından bir söze göndermeler yapıyor zaman zaman “Kötü resim asarım kaygısıyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.”
Mükemmeliyetçiliğimizin, hata yapma kaygısıyla hiç adım atmayışımızın ardında büyük ihtimalle çocukluğumuzda onaylanmayışımız, kararlarımıza saygı gösterilmemesi belki de büyüklerin dünyasında sesimizi duyuramayışımız yatıyor. Yetişkinliğimizde de beynimizde yankılanıyor ebeveynlerimizin yargılayıcı sesleri…
İkinci bölümde bu yıpratıcı kalıpları nasıl kırabileceğimize ilişkin önerilerini paylaşıyor Kaya. Birkaçı söyle;
- Ufak adımlarla yargılayıcı iç sesi kısmak,
- Kendini önemsemeyi hatırlamak,
- Her ne kadar içi boşaltılmış bir terim olsa da içindeki çocuğun varlığını tekrar hatırlamaya çalışmak.
Ben de kendine karşı eleştirel biriyim Nihan Kaya gibi, mükemmeliyetçi yönlerim baskındır, hata yapma korkusu da denebilir buna. Gençlik yıllarımda kaçındığım, eleştirilme korkusuyla adım atmadığım alanları dün gibi hatırlıyorum.
Yıllar içinde korkmama rağmen bilinmeze atılma cesaretini gösterebildiğim, hatta topluluk önünde konuşma fırsatlarını kaçırmadığım için arkadaşlarım şaşırırlar ergenlik yıllarımın çekingenlik hikayelerini anlattığımda.
Benim kitaptan çıkardığım dersler,
- Kendimize karşı kullandığımız yıkıcı dili terkedecek , ‘Sen yapamazsın’ , ‘Tembellik etme’ leri bırakacağız. Attığımız ufak adımları hafife almayacak, kendimizi motive edeceğiz.
- En iyisi olmaya uğraşmak, başkalarının beklentilerini kendi isteklerimizin önüne koymak yerine istediğimiz gibi yaşamaya, bize yaşama zevki veren alanlara odaklanmaya çalışacağız.
Kaya, David Burns’un benim de severek okuduğum “İyi Hissetmek” kitabını da tavsiye ediyor, bilişsel psikoloji yöntemlerini anlamak isteyenler için. Kendimizi tanıma ve koruma kapsamında okunacak kaynaklar giderek artıyor, ilgilenenlere duyurulur.
Teşekkürler, hemen okuyacağım…