Her kararımızı özgür irademizle aldığımızı sanıyoruz. Oysa bilimsel araştırmalar gösteriyor ki karar alma süreci çok farklı işliyor. Otomatik pilotta yaşayadığımızın farkında değiliz çoğu zaman. Basit ya da zorlu, kişisel ya da profesyonel kararlar alırken içinizdeki sese kulak verin bakalım, gerçekten sizden mi geliyor yoksa kafanızın içinde gizlenen biri mi var??
Daniel Kahneman’ın bu konu ile ilgili güzel bir kitabı var ilgilenenlere. Beynimiz gelen verileri değerlendirirken daha az enerji harcayıp, hızlı karar almak adına eski yolları kullanıyor, içgüdü ya da alışkanlıklarımızla karar almamızı sağlıyor. Düşünerek karar alma oranımız yüzde 10’un altındaymış.
Kime yakınlık duyduğumuz, hangi bilgiye inanmayı seçtiğimiz beynimizde daha önceki tecrübelerle oluşmuş bağlantılarla (sinaps) ilgili. Bize tanıdık gelene yöneliyor ve güveniyor, inançlarımıza uyan bilgileri doğru kabul ediyoruz. Farkında olmadığımız önyargılarımızla, ilk kez karşılaştığımız kişileri ölçüp tartmadan hızla bir kefeye koyduğumuzun farkında değiliz.
Geçen haftalarda şirketteki bir eğitimde anlatılan ilk hikayede şaşkınlıkla gördük ki cinsiyet belirtilmediğinde belli karakterlere ya da mesleklere, kafamızdaki kalıplara uygun cinsiyetleri yakıştırıyoruz bir an bile düşünmeden.
Benim de böyle tecrübelerim oldu. Beş yıl önce Avrupa görevine geldiğimde din, dil, ırk, yaş ve kültürel çeşitliliği olan bir takımla alışmaya başladım. Uluslararası arenada olsak da farklı sesleri dinlemeye kapalı, önyargılarını henüz kıramamış olanlar ; Müslüman bir ülkeden gelen, daha önce bu bölgede ve bu ürün grubunda çalışmamış bir kadının neden burada olduğunu üstü kapalı da olsa sorgulamışlardı. Neyse ki buzları çabuk erittik.
Yine Aile
Farkında olmadığımız önyargılar genelde aile içinde oluşuyor. Ailenin ya da sosyal çevrenin inanışına göre şekillenmiş davranış kalıplarını sorgulamak ancak ergenlik ya da yetişkinlik dönemlerinde aklımıza geliyor ya da hiç gelmiyor, yerleşip kalıyor. Taa ki farklı yaklaşımları görene ya da kendimiz bu yanlış kalıplarla örülmüş önyargıların kurbanı olana dek.
Bu önyargılara ilişkin en güzel örneklerden biri Columbia Business School tarafından yapılan özgeçmiş testi. Sadece adayın ismi değiştirilerek gönderilen özgeçmişin değerlendirmeye alınma oranı tabii ki erkek aday lehine yükselmiş.
Yine Toplumsal Öğretiler
Toplumsal kodlama sonucu belli davranış kalıplarını belli cinsiyetlere yakıştırıyoruz. Hırslı ve tutkulu bir erkek çalışan heyecanla ve yüksek perdeden fikrini anlatırken takdir eden bakışlar, aynı heyecanı ve tutkuyu gösteren kadın çalışanı bazen abartılı, bazen agresif bulabiliyor. Kadınlara genelde daha yumuşak ve arabulucu roller yakıştırılıyor. Ve bu etiketlemeyi sadece erkekler değil kadınlar da yapıyor farkında olmadan. En zor olan da bu; başkalarında görünce hemen farkettiğimiz önyargıları, iş kendimize geldiğinde farketmememiz. Düşünsenize İnsan Kaynakları’nda olup hep aynı profilde insanları işe aldığınızı ya da bir yönetici olarak kapsayıcı olamadığınızı…
Bu bariyeri aşmak için, objektif değerlendirmelerine güvendiğiniz arkadaşlarınızdan 360 derece testlerine benzer şekilde geri besleme istemek iyi bir başlangıç olabilir.Benim bu konudaki objektif kaynağım kızım. Kızım, farkında olmadığım bir önyargıma dikkatimi çektiğinde ilk tepkim genelde itiraz etmek oluyor. Biraz mücadelenin sonunda savunma modundan çıktığımda, farkındalığımın arttığını gözlemliyorum.
Bilinçli değişim çabası ve farkındalık sadece kendimiz için değil; ötekileştirilen, dışarda bırakılan ve bu sebeple kendini yetersiz ve yalnız hisseden kişilere destek olmak için bir kapı aralayabilir belki. Nerede doğduğumuz, neye inandığımız ve cinsiyetimiz hiç ama hiç önemi değil. Sevgi, empati ve saygı gösteren, kutuplaştırıcı değil birleştirici olan bireyler olalım yeter.
Canım cok begendım bu yazını, bildigin yazar oldun sen. aydınlandım sayende. love u.